ENSTİTÜMÜZDE MORA İSYANI VE TRİPOLİÇE KONULU PANEL GERÇEKLEŞTİRİLDİ

Enstitümüz tarafından 12 Ekim 2023 tarihinde Eczacılık Fakültesi Gazi Mustafa Kemal Atatürk Konferans Salonunda Mora İsyanı ve Tripoliçe konulu bir panel gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Enstitü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Ali Hüseyinoğlu’nun yaptığı panelde konuşmacılar Enstitü Müdürü Doç. Dr. İbrahim Kelağa Ahmet ve Enstitümüz Balkan Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Akyay olmuştur. Panele Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Ahmet Hamdi Zafer, Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yüksel Topaloğlu, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Levent Doğan, Dış İlişkiler Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Rıfat Gürgendereli, Dış Paydaşlarımızdan YTB Edirne Koordinatörü Fatih Ot, Rumeli Edirne Kültür ve Folklor Derneği Başkanı Ahmet Dörtler ve çok sayıda öğretim üyesi ve öğrenci katıldı.

Panelde bir selamlama konuşması yapan Rektör Yardımcısı Prof. Ahmet Hamdi Zafer, il dışında olduğu için panele katılamayan Rektörümüz Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu’nun selamlarını ileterek panelin başarılı geçmesi temennisinde bulundu.

Panelin ilk konuşmacısı olan Doç. Dr. Bülent Akyay “İsyanın İlk Evresinde Mora’da Türklere Yönelik Mezalim” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Sunumda, sadece Tripoliçe’de bir katliamın yaşanmadığı, Mora yarımadasının diğer yerlerinde de Türklerin yok edilmeye çalışıldığı üzerinde duruldu. Sunumda o dönemlerde bölgeyi gezen seyyahların çizim ve resimlerinden oluşan görsellere de özellikle yer verildi.

Konuşmada 1821 yılında isyanın başlamasıyla birlikte asilerin öncelikle Mora kırsalında Türklere karşı düzenledikleri saldırılara ve bu katliamlardan sağ kurtulabilenlerin sığındıkları Benefşe, Anavarin, Gördüs, Atina, Anabolu vb. kale/şehirlere yönelik isyancıların gerçekleştirdiği kuşatmalara değinilerek, aylarca çekilen açlık ve susuzluk sebebiyle adı geçen kalelerde teslim olmak zorunda kalan ahaliye yapılan mezalim ele alınmıştır.

Panelin ikinci konuşmacısı Doç. Dr. İbrahim Kelağa Ahmet ise “Görgü Tanıklarına ve Yunanca Kaynaklara Göre Tripoliçe Katliamı” başlıklı sunumu gerçekleştirmiştir. Doç. Dr. İbrahim Kelağa Ahmet, konuşmasının ilk bölümünde yararlandığı kaynak eserleri tanıttıktan sonra, isyanın başladığı tarihte Mora Eyaletinin merkezi olan ve coğrafi konumu dolayısıyla önemli geçiş yollarının üzerinde bulunan Tripoliçe şehri ve kalesi hakkında seyyahların aktardıklarına ve tarihi kaynaklara dayanarak çeşitli bilgiler vermiştir. Sunumda, Tripoliçe kale/şehrinin yüksekliği 5,5 metreyi bulan surlarla çevrili olduğu, Türk, Yunan ve az sayıda Yahudi’nin yaşadığı şehre isyan başladığında çevre köy ve kasabalardan isyancıların saldırılarından korunmak amacıyla çok sayıda Türk’ün güvenli olduğunu düşündükleri için aileleriyle birlikte sığındıkları ve bu nedenle Tripoliçe’nin 40’bini bulan bir nüfusa ulaştığı ifade edilmiştir.

Doç. Dr. İbrahim Kelağa Ahmet’in verdiği bilgiye göre Mora Valisi Hurşid Paşa, Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa isyanını bastırmak üzere Tripoliçe’den ayrılınca yerine Kaymakam Mehmet Salih’i bırakmış, daha sonra da kalenin savunulmasına destek olması için 4 bin dolayında Arnavut paralı askeriyle Mustafa Bey’i göndermiştir. Yaklaşık altı ay süren ve gün geçtikçe daha da ağırlaşan kuşatma boyunca Tripoliçe kalesindeki Türkler Mustafa Bey komutasında kuşatmayı yarmak için asilerle 12/24 Mayıs 1821 tarihinden başlayarak farklı zamanlarda kale dışında çatışmalara girrmiş, ancak başarılı olamamışlardır. Kuşatmanın ilerleyen evrelerinde Tripoliçe’de yiyecek sıkıntısı had safhaya ulaşınca kaledeki Türklerin ileri gelenleri 12/24 Eylül 1821 tarihinde asilerin elebaşılarıyla teslim şartlarını görüşmeye başlamışlardır. Karşılıklı olarak şartlar ileri sürülmüş ve kalenin düştüğü güne kadar sonuca ulaşmayan müzakereler yürütülmüştür.

Tripoliçe’nin Anabolu kapısındaki tabyaya 23 Eylül /5 Ekim 1821 günü tırmanan isyancıların buradaki muhafızları etkisiz hale getirdikten sonra içeri atlamak suretiyle kale kapılarını açmaları sonucu Tripoliçe’nin düştüğünü belirten Doç. Dr. İbrahim Kelağa Ahmet, Türkleri hedef alan katliamı, bu olaya bizzat tanık olan Yunanlı ve Avrupalı gönüllülerin anılarına ve olayı yazan Yunanlı tarihçilere dayanarak anlatmıştır. Şehrin düştüğü ilk anlarda Türkler Vali Konağında toplantı halindedir.  Olayın şaşkınlığı ve panik halinin hüküm sürdüğü o saatlerde Türkler ailelerini korumak için evlerine koşmuş ve kapıları kapatarak oradan ateş etmek suretiyle kendilerini savunmuşlardır.  Şehrin dışında sayıları 20 bini bulan ve kale kapılarının tamamının açılmasıyla şehre yayılan asilerden oluşan gruplar zorla evlere girerek içeridekileri öldürmüş ve ellerine geçirdikleri değerli eşyaları yağmalayarak, yakıp yıkarak ilerlemişlerdir. Tarifi mümkün olmayan bu katliam, görgü tanığı Yunan ve Avrupalı gönüllülerin anılarında çok ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Şehrin düştüğü Cuma gününden başlayarak Pazar gününe kadar, üç gün boyunca yaşlı, genç, kadın ve çocuk şehirde yaşayan Türklerin neredeyse tamamı katledilmiştir. Nefret o kadar büyüktür ki şehirdeki Müslüman mezarlığından yeni gömülmüş cenazeler dahi çıkarılarak etrafa saçılmıştır. Ölümden kurtulan az sayıda genç kız ve çocuk köle olarak satılmıştır. Tripoliçe’nin ileri gelenleri ise aileleriyle birlikte fidye karşılığında daha sonra serbest bırakılmak üzere gözetim altına alınmıştır. Şehrin tamamı isyancılar tarafından yağmalanmıştır. Değerli olan ne varsa götürülmüş ve Türklerden ele geçirilen ganimetler ve değerli eşyalar daha sonra satılmıştır. Yaşanan katliamın korkunç sonuçları 1821 ve 1828 yıllarındaki iki Fransız nüfus sayımına da yansımıştır. İlk sayımda Mora’da 42.750 Türk’ün yaşadığı gösterilmektedir. İkinci sayımda ise tabloda Türklere ait bölüm boş bırakılmıştır çünkü hayatta kimse kalmamıştır.

Doç. Dr. İbrahim Kelağa Ahmet, konuşmasının son bölümünde Tripoliçe katliamı önlenebilir miydi sorusuna bu konuda yapılan yorumlara atıfta bulunarak yanıt vermeye çalışmıştır. Olayın değerlendirildiği çalışmalarda isyancı elebaşılarının açıkça katliamları istedikleri ifade edilmektedir. Çünkü bir yandan bir antlaşma imzalanmasını ve savaş hukuku kuralları gözetilerek Yunan asilerin şehre düzenli bir şekilde girmesini isteyen Başkomutan Dimitrios İpsilantis’i bölgeden uzaklaştırmışlar diğer yandan da saldırıyı sadece Türk askeri birliklerine ve tabyalara karşı sınırlamak ve sivilleri bu olayın dışında tutmak için hiçbir şey yapmamışlardır. Kuşkusuz saldırının ilk saatlerinde asi birliklerinin komutası kontrollerinden çıkmıştı ama gece çöktüğünde devriyeler oluşturmak ve kötülüğü sınırlamak mümkündü. Katliamla ilgili yorumlarda bunların hiçbirinin yapılmamış olmasının ortaya çıkan sonucun istendiğinin açık kanıtı olarak gösterilmiştir.

Panelistlerin sunumlarının ardından izleyicilerin sorularına yanıt verilmiş ve panel sona ermiştir.
Ek Resimler
Bu içerik 09.11.2023 tarihinde yayınlandı ve toplam 118 kez okundu.